07/12/2010

Lezzetli Bir Güney Afrika Geleneği: Muisbosskerm

Lamberts Bay kıyısında bir restoran

Okyanus kıyısına kurulmuş bu geleneksel açık hava restoranı, Cape bölgesinin batı kıyısındaki Lamberts Bay isimli kasabadan sadece 5 km uzaklıkta. Resimde de gördüğünüz gibi, burası öyle betonarme lüks bir restoran değil. Türkiye'nin bazı sahil kasabalarında olduğu gibi, ahşap ve çalı kullanılarak inşa edilmiş doğal bir yapı. İsmi de bu çalıdan geliyor. Muisbosskerm, Afrikaans dilinde "Fare Çalısından Oluşan Çit" anlamına geliyor.

Lamberts Bay aslında "sümsük kuşu" kolonisi ile ünlü. Biz de birkaç yıl önce bu koloniyi görmek amacıyla Lamberts Bay'e gitmiştik. Bruce daha önce ismini çok duyduğu geleneksel Muisbosskerm restoranına gitmemizi önerdi. Bu restoran her gece açık olmadığı ve en az 15 kişi rezervasyon yaptırdığında açıldığı için, telefonla ulaştık ve Cumartesi akşamı açık olacaklarını öğrendik. Cumartesi akşamı güneş batmadan az önce, Lamberts Bay'den güneye giden toprak bir yolda, Bruce'un kız kardeşi Laura'nın küçük Golf'ünde, arkamızda bir toz bulutu bırakarak ilerliyorduk.

Kısa bir süre sonra, uzakta kum tepeciklerinin ardında restoranı çevreleyen ünlü fare çalısını gördük: Kahve-yeşil, kuru görünümlü, dikenli bir çalı. Güneş okyanusun üzerinde kızararak iyice alçalmış ve biz de bütün günün yorgunluğunun ardından iyice acıkmıştık. Restoranın dışında toprak yolun iki yanına gelişigüzel parkedilmiş irice araçların yakınına bir yere küçük kırmızı Golf'ümüzü park ettik.

Arabadan indiğimizde ilk gördüğümüz manzara restoranın tam ortasından yükselen duman, ilk aldığımız koku mangalda pişen deniz ürünleri, ve ilk duyduğumuz ses içerideki müşterilerin yüksek telden kahkahaları idi. Bunların ardından ise tabii ki gözümüz Güney Atlas Okyanusu'nun güneşle birlikte kızaran sularına kaydı...



















Açlık ve heyecandan fotoğraf çekmeyi ihmal ettiğimiz için, üstteki fotoğrafı Muisbosskerm resmi web sitesinden ödünç aldık. Resimde her ne kadar restoran son derece tenha görünüyorsa da, biz içeri girdiğimizde büyük ve oldukça gürültülü bir Afrikaner kalabalığı vardı.

Güneş batarken, biz de içinde bulunduğumuz Swartland bölgesi şaraplarını tatmaya başlamıştık bile.



Yemekler gözden uzak bir mutfakta değil, restoranın tam ortasına kurulmuş ocakta pişiyordu. Afrika usulü bu mangala Güney Afrikalılar "braai" ismini veriyorlar. Tabii ki pişirilen yemeklerin tamamı deniz ürünleriydi: Buraya has ıskarmoz balığı, ton balığı, kerevit, karides, kalamar -- hepsi de taptaze ve başka bir restoranda olduğunun yarısı fiyatına. Biz de tadına baktığımız tüm yemekleri çok beğendik.



Yemeğin ardından ateşe bu sefer de geleneksel "boere" kahvesi yapmak için büyük metal kaplar kondu. Kapların birinde kahve kaynıyor, diğerinde ise "koyulaştırılmış şekerli süt" pişiriliyordu.



Bu lezzetli gecenin ardından yine Golf'ümüze atladık, radyoda Leonard Cohen, solumuzda okyanus, üstümüzde parıldayan ay ile Lamberts Bay'deki pansiyonumuza döndük.

No comments:

Post a Comment