26/01/2011

Fi tarihinde İngiltere...

Uzun zaman önce, güneydoğu Londra'da Greenwich yakınlarında, ormana bakan arka bahçesinde rustik bir teras inşa etmiş olduğumuz bir evimiz (daha doğrusu Viktoryen evde bir katımız) vardı.
Londra'yı fazla kalabalık, hareketli, gürültülü bulduğumuz zamanlarda bu yemyeşil huzurlu terasa kaçardık. Kuzeyin o uzun yaz akşamlarında ise yine terasta mangalımızı yakar, kendi yetiştirdiğimiz taze baharatlarımızı da kullanarak nefis yemekler yapardık.

Kalabalık ve gürültü istediğimiz zamanlarda ise soluğu ya Covent Garden gibi renkli ve turistik yerlerde alırdık...
Veya Columbia Street Flower Market gibi Londralıların gitmeyi sevdiği yerlerde...
Ama yine de, o gün de bugün olduğu gibi, daha sessiz ve karakteriyle öne çıkmış yerlerde vakit geçirmeyi tercih ederdik. Örneğin Kew Gardens'dan Hampton Court'a nehir kıyısından yapılan uzun bir akşamüstü yürüyüşü yapmak gibi...
İngiltere'de yaz akşamları nefis olur. Epey geç saatlere kadar karanlık olmaz, sıcaklık da bizim Karadeniz yöresine benzer. Uzun yürüyüşler için idealdir.

Londra'da diğer vazgeçemediğimiz aktiviteler ise Greenwich Parkında geçirilen öğleden sonralar ve bohemlerin mekanı Camden Town'ı keşif turlarımızdı.

Tabii gördüğünüz gibi, ünlü Camden pazarında gezip alışveriş yapmak yerine, arka sokaklarda veya nehir kıyısında keşif yapmak daha bize göre aktivitelerdi :)

Haftasonlarında ise mutlaka yakın yerlere giderdik. En sevdiğimiz yerler arasında, Kent bölgesinde bulunan, katedraliyle ünlü ve bizim de defalarca gittiğimiz Canterbury şehri vardı. Bu şehrin sokaklarının hepsi sanki katedrale çıkar gibidir...
Ayrıca şehrin içinden geçen kanal hem şehri güzelleştirir hem de iki yakasında çok eğlenceli pub ve lokantalar kuruludur. Çok yakında da Whitstable isimli enfes bir kıyı kasabası vardır.
Yine Kent'te bulunan Margate ve Ramsgate isimli sahil kasabaları da sıkça gittiğimiz yerlerdendi. Bulanık Manş Denizi'nde yüzerek Akdeniz'i ve Ege'yi anıyordum :)
Zaman içinde her iki kasaba da sadece huzurevi sakinleri ile kaçak işçilerin gittiği yerlere dönüştü. Sonunda yine bir haftasonu Margate'te fish-n-chips yemeye gittiğimizde, 1 Pound depozito için plaj şemsiyemiz çalınınca artık buraların iyice tekinsiz olduğuna karar verip bir daha gitmedik.

Bunun yerine rotayı Essex'e çevirip, deniz ürünleri merakımızı Leigh-on-Sea gibi yerlerde giderdik.
Arada bir de Doğu Sussex'de bulunan ve Londra'dan kısa bir tren yolculuğu ile ulaşılan Brighton'a gitmeyi alışkanlık edinmiştik. Bu kıyı kasabasının dar sokaklarını keşfetmeye ve çakıllı plajında saatlerce oturmaya bayılıyorduk. İngiltere yıllarında birlikte çekilen tek fotoğrafımız da bir Brighton restaurantında çekilmişti!
Doğrusu orada mutlu günlerimiz geçmiş olsa da, İngiltere'yi insanların yabancılara olan önyargıları, gri ve karanlık kışları, ve yüksek suç oranıyla pek de özlemiyoruz. Türkiye'de yaşamak her ikimizi de daha mutlu ediyor. İngiltere'ye gitmeyeli 6 yıl olmuş ve yakında da pek tekrar gideceğe benzemiyoruz.

Yani...teşekkürler ve elveda İngiltere :)

2 comments:

  1. Londra benim için hep gidilesi ve sokaklarında tekrar tekrar yürünesi, köprülerinden bir o yakaya bir bu yakaya geçilesi bir şehir. Konserleri, sergileri, pazar yerleri, restoranları, müzikalleri ile çok keyifli. O yüzden yazının sonu pek beklediğim gibi bitmese de, Londra'yı, Brighton'ı ve Canterbury'i bir de sizden okuyup, benim de yapmayı sevdiğim şeyleri hatırlamak güzeldi. Teşekkürler.

    ReplyDelete
  2. Sevgili Epicurious,

    Mesaj icin tesekkurler. Aslinda Ingiltere'ye tekrar gitmememizin en onemli nedeni gidecek yer listemizin inanilmaz derecede kabarik olusu :) Yoksa ozellikle Londra'nin degisken, heyecan verici ve tekrar gorulesi bir yer oldugu kesin. Tekrar gorusmek umidiyle...

    ReplyDelete