02/12/2010

Mersin-Anamur Yolunda Bir Lezzet Durağı: Narlıkuyu

Güneşli bir Nisan sabahı Mersin’den Türkiye’nin Akdeniz’deki en güney noktasında, yani Anamur Burnu’na doğru yola çıktık. Solumuzda eski zaman korsanlarının Akdeniz’i, sahil şeridinde kıvrıla kıvrıla ilerledik. Mersin-Anamur yolu hem virajlı, hem de bakımsızdı. Haritadan bakarak makul bir sürede varabileceğimizi zannettiğimiz Anamur’a ulaşmak biraz zor olacağa benziyordu. Yine de sabırsızlanmadık çünkü yolun her köşesinde görülecek başka bir tarihi hazine, başka bir doğa mucizesi ve Doğu Akdeniz’in turkuvaz mavisi vardı.



Yol boyunca bir zamanlar bu kıyılarda gezinmiş korsanları düşündük. Akdeniz’in tam da bu noktası, Roma uygarlığından önce ve Romalılar zamanında “korsanlar diyarı” olarak bilinirdi. Afrika ve Doğu’ya giden deniz yollarını kesen korsanlar Akdeniz’in her köşesinde gezinseler de, girinti ve çıkıntısı bol, yalnızca kendilerinin bildiği gizli limanlara sahip bu kıyıları kendilerine ev edinmişlerdi. Korsanlar başlarda fakir ve umutsuz insanlardan oluşsa da, zaman içinde kazandıkları güç ve zenginlik sayesinde iyi aile çocukları dahi onların arasına katılır olmuştu. Bölge halkının da boyun eğmesiyle korsanlar iyice zenginleşmiş, Akdeniz kıyılarında altın yaldızlı mor yelkenler, gümüş kakmalı kürekleriyle gezinmeye başlamıştı. İÖ 60’lı yıllarda Roma imparatoru Pompey sayesinde Akdeniz korsanlardan büyük ölçüde temizlenmiş olsa da, yol boyunca karşımıza çıkan her dönemeçten sonra mor bir yelken göreceğimizi hayal ederek ilerledik.



Erdemli, Limonlu, Kızkalesi derken, Narlıkuyu’ya vardık. Nisan ayı olmasına rağmen bu kıyılara yaz çoktan gelmişti. Hem yolun bozuk olması nedeniyle hem de dura dura, hayal kura kura ilerlediğimiz için neredeyse öğle vakti gelmişti. Narlıkuyu deniz kenarında ufak bir köy. Turistik bir yer olduğu söylenemese de, nefis balık lokantaları olduğu için günübirlik yerli turistler çekiyor. Otomobilimizi ağaçların altına park ettik ve nereden çıktığı belli olmayan köylü çocuğa emanet ederek köyü dolaşmaya çıktık. Bildik bir Akdeniz köyüydü Narlıkuyu. Tepede kurulmuş sevimsiz büyük bir otel dışında, diğer kıyı köylerinden pek bir farkı yoktu. Kıyıda yanyana kurulmuş balık lokantalarından birini seçmeye çalıştık.

Bu lokantaların birinden gelen müzik sesi bizi kendisine çekti. Oldukça şık giyinmiş bir adam hem keman çalıyor, hem de tok sesiyle masaları dolaşarak şarkı söylüyordu. Bu lokantaya girip deniz kıyısında tertemiz beyaz örtülü bir masaya oturduk. Narlıkuyu’nun jumbo karideslerinin ününü duymuştuk, sipariş vermek için sabırsızlandık. Yemeği beklerken masamıza uğrayan keman sanatçısının şarkılarına eşlik edip, denizdeki yengeç ve balık yavrularını izledik. Ve sonra yemekler bir bir gelmeye başladı.



Yeşil salata, kıtır kıtır turplar, üzerinde sarımsaklı özel sos. Tane tane, altın renkli patates kızartması. Ve tabii masanın assolisti karides. Karidesler gerçekten de jumbo ve denizden yeni çıkmışlardı. Türkiye’de jumbo karides her denizde bulunmadığından, Narlıkuyu civarı benzersiz bir örnek. Dondurulmuş karides yemeye alışkın olan biz Ankaralılar için eşsiz bir ziyafetti. Üstelik bu enfes yemeklerin üstüne bir de ikram olarak bir tabak taptaze çilek ve yeşil erik geldi masamıza.



Bu nefis ziyafetten sonra Anamur'a doğru yola koyulduk...

2 comments:

  1. andrew wright2/12/10 23:51

    hiya...nice pic of the strawberries :)

    ReplyDelete
  2. Thanks Andrew. It was a piggy meal :)

    ReplyDelete