05/05/2010

Tangalle, Sri Lanka

Unawatuna'dan Tangalle'ye kiraladığımız şoförlü minibüs ile gittik. Vaktimiz daha çok olsa otobüsü tercih edebilirdik ama Sri Lanka'da ulaşım büyük sorun olduğu ve bizim de sadece iki haftamız olduğu için, minibüsü tercih ettik. Vakti kısıtlı olan Sri Lanka gezginlerine de ulaşıma biraz para ayırmalarını ve minibüsü tercih etmelerini önerebiliriz. Bazen şans eseri hostellerde aynı yöne giden gezginler bulunabiliyor. Bize denk gelmedi ama olursa minibüs paylaşılarak masraflar kısılabilir.

Yol yaklaşık 3 saat sürdü. Matara denilen büyük, kalabalık, pis şehire kadar yolda kayda değer bir manzara yoktu. Ancak Matara'yı geçer geçmez sanki cennete geldik! İki tarafı yemyeşil tenha yollardan geçtik, tropik bitki örtüsü içinde rengarenk yerleşim yerleri gördük. Minibüsümüz klimalı ve rahat, trafik az, yolculuk son derece konforluydu (Sri Lanka'daki ilk otomobil yolculuğumuz olduğu için, o anda bunların değerini pek bilemedik. Sonradan yaptığımız yolculuklarda ise mumla aradık!).

Sessiz, sakin, muhteşem doğalı Tangalle'yi ÇOK sevdik. Gerçi şehrin içinde güvenlik önlemleri biraz fazla çünkü başkan Rajapaksa'nın ailesi burada yaşıyor. Ancak oteller şehrin dışında, okyanusun hemen kıyısında. Biz de ulaşmak için toprak ve bataklık yollardan gitmek zorunda kaldığımız, okyanusun hemen kıyısındaki bir otelde kaldık: Ganesh Garden. Otel dediysek öyle çok katlı, betonarme, Alman turistlerle dolu bir otel değil. İki katlı kulübelerden oluşan, plajda çıplak ayağınız kumlardayken yemek yiyebileceğiniz, damı sazdan yapılmış bir restoranı olan şirin bir yer.

Alttaki resimde de görebileceğiniz gibi, Tangalle'nin ıssız ve doğal plajı, adeta Bodrum'u andıran Unawatuna'dan oldukça farklıydı.
Burada okyanus oldukça dalgalıydı. Herkes bizi akıntıya karşı uyardı. Yüzmek pek mümkün değilmiş. Gerçekten de burada kaldığımız süre içinde sadece bir İtalyan kadının yüzmeye teşebbüs ettiğini gördük. Otelin restaurantında baş köşede bir tsunami albümü duruyordu. Bu otel tsunamide sular altında kalmış ve o sırada otelde kalmakta olan 17 müşterinin sadece dokuzu hayatta kalabilmiş. Albümün ilk sayfasındaki tarih Ocak 2006 idi. Yani tsunamiden tam 1 yıl sonrası. Ganesh Garden bu tarihte yeniden açılmış. İlk müşterileri de, bir yıl önceki tsunamiden canlı kurtulan bir İngiliz çift olmuş. İmzalarını "son ayrılıp, ilk dönenler" olarak atmışlar.
Her ne kadar tsunami anıları bizi üzmüş olsa da, Tangalle'de çok güzel vakit geçirdik. Üstte görünen hindistan cevizi ağacına kurulu hamağa yatınca (hele de gece yıldızların altında), insanın üzerinde okyanus rüzgarı dolaşıyor. Sri Lanka'nın en güney noktasındasınız ve bu hamakla Antarktika arasında sadece önünüzde uzanan okyanus var. O okyanusun sesi, bir saniye bile durmadan gece gündüz plajda yankılanıyor. Ve gece yıldızlar öyle parlak ki! Biz şehir insanlarının unuttuğu kadar parlak! Biz de hamağa uzanıp bol bol bu anların keyfini çıkardık.
Ayrıca plajda uzun yürüyüşler yaptık. Her ne kadar bu plajda kendinizi ıssız bir adada zannetseniz de, ağaçların hemen ardına ustalıkla gizlenmiş birkaç otel var. Bunlarda da bol bol arrack kokteylleri denedik.

Burada kaldığımız sürede yaptığımız bir diğer aktivite de, kıyıya paralel uzanan lagünde kanoyla gezmekti. Sabah serinliğinde, güne kürek çekerek başlamak çok hoşumuza gitti. Burası kuş cenneti gibi bir yer. Evlerimizde beslediğimiz rengarenk muhabbet kuşları ve papağanlar burada doğal ortamlarında, palmiyelerde yaşıyor. Ağaçlarda bir de maymunlar var tabii ki. Lagünde ise bir metre uzunluğunda "dev kertenkeleler" yaşıyor. Onlar sabah yüzmesindeyken, biz de aralarından kanolarımızla süzüldük.
Tabii herşey güllük gülistanlık değildi. Herkesin lağımı bu lagüne boşalıyor sanırız. Bazı noktalarda su o kadar pisti ki, yanlışlıkla üstümüze sıçramasın diye çok dikkatli kürek çektik.

Yine Tangalle'de yapılması gereken bir diğer aktivite, Mulkirigala Taş Tapınağı'nı görmek. Biz de bir tuktuk kiralayarak gittik. Yol yine bol manzaralıydı. Yemyeşil, lagün manzaralı, pirinç tarlalarının ve rengarenk boyalı evlerin hemen kenarından geçen yarım saatlik bir yol. Tapınağa vardığımızda Budda'ya saygımızı sunmak için tam tamına 500 basamak çıkmamız gerekti.
Yukarıdaki manzara da, tapınağın kendisi de 500 basamağa değerdi! Burada entari giymiş yaşlı bir keşiş dualar ederek bileğime şans ipi sardı. Hep saklamak istedim ama bir hafta sonra beyaz ip iyice kirlenip koyu griye dönünce mecburen çıkardım.

Tangalle'de Rest House denilen yerleri keşfettik. Bunlar koloni devrinde kurulmuş olan ve eskiden devletin sahip olduğu, şimdiyse özel işletmeye dönmüş olan oteller. Ucuz sayılmazlar ama her şehirde bunlardan bir tane var ve genellikle bulundukları şehrin en iyi otelleri de onlar. Koloniyel mimariyle yapılmışlar, tertemizler, yemekler çok iyi. Birçoğunda havuz var. Sadece bir içecekle serinlemek için bile, her şehirdeki Rest House'ları görmeye değer. Altta Tangalle Rest House'un girişi görülüyor.
Tangalle Rest House'da yediğimiz curry ve pilavı halen unutamıyoruz! Tabii bu sadece iki kap yemek demek değil. Curry istediğinizde, masaya sığmayacak kadar çok çeşit geliyor. Bazıları oldukça acı ama yabancılara çoğunlukla yenmeyecek kadar acı getirmiyorlar.
Tangalle'deki günlerimiz plaj yürüyüşü, hamak keyfi, yıldız seyri derken yavaş yavaş sona erdi. Biz de bu sakin tropik cennete veda edip güneydoğuya, Tissamaharama'ya doğru yola koyulduk.
Elveda güzeller güzeli Tangalle! Yine görüşeceğiz...
Bir sonraki durak: Tissamaharama, Sri Lanka

No comments:

Post a Comment